24 Kasım 2013 Pazar

ANKARA...


Türk insanı memleketine çok bağlı. Doğduğu yerleri unutmayacağı gibi büyüdüğü yemeğini yediği suyunu içtiği toprakları da unutmaz o toprakları da en az kendi memleketi gibi sever sahiplenir. Bu durum sanırım benim için biraz fazla ve abartı. Doğum yeri  Erzincan olan biri olarak memleketimi  hep Ankara belledim.  Bir şehir hakkında klişe ve o şehri övecek yazılar yazmak bazı insanlara  boş anlamsız gelebilir ama Ankara aşığı ve bu şehrin farklı bir manevi yapısı olduğunu kabul eden insanlar beni çok daha iyi anlayabilirler.

Bazı kişiler hakkında derler ya "ya çok seversin ya nefret edersin ortası yoktur"  Ankara da nedense bu şekilde bir şehir. Seven çok seviyor sevmeyen  nefret ediyor. Ama şöyle bir gerçek var ki sevenlerin sevme nedeni "maneviyat" nefret edenlerin ise "maddi" ... Demek istediğim  sevenler buranın gezilecek tarihi ve turstik  yerlerini, yapılacak eğlenceli aktivitelerini, gece hayatını, ya da deniz olup olmamasını değil şehre bağlılıklarını ve şehrin havasını seviyor. Nefret edenlerin ise ağırlıklı olarak bahsettikleri az önce saydığım konular.  

Peki nedir Ankaray'ı bu kadar özel kılan ve bağlılık yaratan ? Çok rahatlıkla söyleyebilirim bunun cevabını bende tam olarak bilmiyorum ama şunu biliyorum burası farklı işte... Dışardan şehre giriş yaptığın zaman evinde, güvende hissedersin şehir sana "hoşgeldin la" der, bağlılık burada başlar bende. Ulusun, cebecinin dar ve eski sokaklarında devam eder. Çocukluğunun geçtiği yerler vardır bide . Demirlibahçe, Gülveren , Şafaktepe , Şehitlik... Buralarda artık tam anlamıyla perçinlenir...

Ve tabi bir de Anıtkabir...

Son olarak şarkıda da denildiği gibi buranın "bebeleri" "gardaş" der gerçek gardaşına...  




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder