29 Kasım 2013 Cuma

SOKAK SANATI : GRAFFITI VE WZR (SACK)


Graffiti basit bir tabirle kendini duvar resimleriyle anlatma sanatıdır . Ben "sanatı" diyorum çünkü bu işin sanat olmadığını iddia etmek için gerçekten sanatla ilgili hiç bir fikriniz yok demektir. Graffiti bir sanattır hem de ciddi yetenek isteyen ve belki yeteneğiniz olduğu halde fakültelerde bile gelişritemeyeceğiniz bir sanattır. Çünkü bir sokak sanatıdır.

Graffiti nin başlaması ve gelişmesi ile ilgili bazı farklı durumlar olmasına rağmen en yaygını ve kabul göreni Amerikada bir postacının isminin kısaltılmışı olan "TAKI" yi ve bulunduğu semtin kodu olan "183" ü birleştirerek "TAKI183" olarak gittiği her yere yazmasıdır. Gizli bir popülerlik yaratan bu durum New York Times gazetesinin ilk sayfasında yer alan bir makalede kendine yer bularak  oldukça dikkat çekmiş ve graffitinin yaygınlaşmasında önemli bir etkisi olmuştur.

Türkiye'nin ise graffitiyle tanışması ve graffitinin gelişmesi biraz sancılı olmuş. Graffitinin ilk ortaya çıktığı yıllar 80 li yıllar haliyle ülkenin içinde bulunduğu politik durum duvarlara yazılan siyasi içerikli yazılarla birlikte halk tarafından sevilmeyip bir türlü benimsenememiş.

Peki senin graffiti ile ne ilgin var diye sorarsanız aslında pek bir ilgim yok: sadece graffitilere ilgi duyan  ve çalışmaları takip eden biriyim. Bu ilgide bu işi 2007 yılından beri yapan Ankara'da ve Türkiye'de önemli çalışmalara imza atmış WZR (SACK) kardeşim  vasıtasıyla başladı diyebilirim. Graffiti dünyasında tanınan ve çeşitli yarışmalarda bir takım ödüllerde kazanmış olan WZR bu işi ciddi anlamda yapıyor ve kesinlikle takip edilmesi gereken bir isim . Önce kendi mahallesinde başlamış daha sonra Ankara içinde illegal çalışmalarla kendini göstermiş . Daha sonra bir ihbar sonucu yakalanan WZR o günden bu güne illegal çalışmalar yapmıyor legal ve izinli  çalışmalarla sanatına devam ediyor. Ana okulları, liseler, basketbol sahaları vb... bütün bunlar WZR nin sanatını gösterdiği bir takım mecralar...

WZR bu çalışmaları yaparken bir çoğundan herhangi bir ücret almıyor hatta yeri geliyor boya paralarını kendi cebinden  ödüyor . Buna rağmen hala bir takım fiziki ve teknik yetersizlikten şikayetçi... Örneğin graffiti shop sayısının azlığı ya da çalışma yapacak duvarların bulunamaması gibi ... Yinede kendi sanatını kendi imkanlarının el verdiği çerçevede yapmaya devam ediyor bizde çalışmalarını seve seve takip ediyoruz...


Graffiti ile ilgili söyleyeceğim son şey " Yolda yürürken gri bir duvar görmek mi yoksa rengarenk karakterlerin yazıların resimlerin olduğu bir duvar mı ?









28 Kasım 2013 Perşembe

TEKNOLOJİK MİLLET VE RİHANNA TABLETLERİ...



Yeni bir teknoloji mağazası açılıyor açılış saat sabah 06.00 da  ... Şimdi normal bir işletme açılışı genelde günün en kalabalık olduğu müşterilerin en yoğun olduğu dönemde olması gerekirken teknoloji mağazaları için bu geçerli değil. Bunun tek nedeni var teknoloji çılgını insanları sabahın 6sında atletizm kısa mesafe koşularına hazırlamak, açılış saati geldiğinde insanlar çıldırmış sınırlı sayıda ki indirimli ürünleri almak için yarışa başlarlar :) .

Teknolojiye bende ilgiliyim. Bu yüzden iş alanı olarak bir süre bir teknoloji marketinde satış danışmanı olarak çalışmayı tercih ettim. Bu süre zarfında Türk insanının gerçekten bilinçli, bilinçsiz aşırı ilgisiyle karşı karşıya kaldım.Herhangi bir ihtiyacı olmasa bile bir teknoloji mağazasını gezmek burada tabletlerle uğraşmak telefonlardan internete girmeye çalışmak fotoğraf makinelerinden fotoğraf veya  video çekip "oğlum mal gibi çıktın la " demek bunlar insanımızın hobisi haline gelmiş bulunmakta... Bunları anlarımda içeri girip piranha marka tablete rihanna tablet var mı diye sormak ya da acer marka bilgisayar kayseri malıymış doğru mu diye sormak bunlar pek  teknolojik hareketler değil :) .

Gerçekten çok şey öğrendiğim ve kendimi bu alanda oldukça geliştirdiğimi düşündüğüm bu deneyim ile haberlerde hep istatistik olarak verilern Türk insanının teknolojiye merakını daha yakından görmüş oldum . 


27 Kasım 2013 Çarşamba

YENİ NESİL AT YARIŞÇILIĞI...


At yarışı tutkumu artık bilmeyen yok. Bir tanıdığımın kuponlarını ganyan bayide doldurtmaya gittiğimde başlayan bu serüven hala heyecanıyla  artarak devam ediyor. Her yerde olduğu gibi blogumda  da bahsetmezsem olmaz...

Dediğim gibi bir tanıdık vasıtasıyla başladım. Zaten bu tarz alışkanlıklara bu şekilde başlarsın ya tanıdığın birinde görürsün ya da etraftan özenirsin. Ben etraftan gördüğüm halde bu seneye kadar özenmemiştim. Ama sevgili kardeşim Tutku ile  bir şekilde başladık ve şu an bunu bir hobi haline getirdik...

At yarışının sadece bahis boyutuyla değil her türlü yönüyle ilgileniyoruz. Türkiye Jokey Kulübünün aylık çıkardığı e-dergiyi  takip edip yurt içi ve yurt dışı  yarışlarla ilgili gelişmeleri izliyoruz. Bunun yanında jokeyler, atların son durumları,  yarışlardaki dereceleri gibi önemli noktaları da bahis yapmasak bile atlamamaya çalışıyoruz. Aşılama ile ilgili gelişmeleri, emekliye ayrılan atları, formda atların idman pisti performansını teker teker inceliyoruz. Tabi bunları  yaparken önem gerektirdiğini düşündüğüm nokta tamamen interneti  ve dijital dünyayı  kullanıyor olmamız. Bu da aşırı hızla gelişen dijital dünyanın bu alana sıçradığının da önemli bir göstergesi ve farklı bir ilgilenen kitlenin oluşmasının kanıtı...

Biraz da Türkiye Jokey Kulübünün aylık olarak çıkardığı  "Tjk'nın Sesi" elektronik dergisinden bahsetmek istiyorum. Yakından takip ettiğim bu dergi yarış dünyasıyla ilgili yurt dışı ve yurt içi bir çok habere yer vererek yapısı ve içeriğiyle oldukça dikkat çekiyor. İlgilenirseniz buyurun buradan inceleyebilirsiniz...
http://www.tjk.org/TR/YarisSever/Static/Page/TjkninSesi

Atlarla ve yarışlarla ilgili ayrıntıya girmeden yazımı bitirmek istiyorum. Çünkü bu ayrıntılar oldukça geniş bir içeriğe sahip yani yaz yaz bitmez :). Eğer merak ettiğiniz, sormak istediğiniz bir konu olursa benimle iletişime geçebilirsiniz...

Atlar yarıştan önce padok alanında... 

At ilgilileri padokta jokeylerle temas halinde...





25 Kasım 2013 Pazartesi

BU SEVDA KALBİME BİR GECEKONDU...


Ülkemizde ki futbol taraftarlığı anlayışı malum, İstanbul takımlarının büyük bir  hegomanyası var. Anadolu'da ki çoğu yerde olduğu gibi Ankara'da da bu durum mevcut. Bununla birlikte her Ankaralının gönlünde ayrı bir yeri olan öyle bir takım var ki  tarihiyle ruhuyla kuruluşuyla İmalat-ı Harbiyesiyle başkentin "büyük" kulübü Ankaragücü... 

Ankara'da yaşayan her genç mutlaka en az bir kere Ankaragücü maçına gitmiştir. Benim Ankaragücüyle tanışmam lise yıllarımın başlarında oldu. Ankaragüçlü bir arkadaşım ile maçlara gitmeye başladım. Stada bir kere giderseniz o atmosferi sıcaklığı yaşarsanız emin olun siz de tutulur, artık Ankaragücü taraftarı olursunuz. 
Takım bir kaç sezon önce bazı siyasi yapıların kulübün içine girmesinden dolayı yaşadığı zor dönemlerden sonra şu an 2. lig mücadelesini sürdürüyor. Takımın hedefi ilk etapta 1. lig ardında tabi ki  süper lig. An itibariyle 2. lig kırmızı grupta 23 puanla 3. sırada bulunuyor. Ama şunu söyleyebilirim şehirde ve camia içinde büyük bir kenetlenme var. Bende eskiden olduğu gibi bunun bir parçası olmak için geçtiğimiz hafta sonu oynanan ve büyük önem arz eden Alanyaspor maçına gitmeye karar verdim . 


Maç ücreti taraftarın zorlanmaması ve takıma büyük oranda destek için makul tutuluyor. Biletimizi aldıktan sonra stada geldik. Eskiden olduğu gibi stadın çevresinde kurulan halk arasında "tükürük köfte" diye tabir edilen ekmek arası köfteden yedik :) . Stat çevresinde gişeler belli bir bölüme toplanmış bu da karışıklığı ve izdihamı önlemiş. Bununla beraber stadın yapısından dolayı girişlerdeki kalabalık hala aynı şekilde devam ediyor. İçeriye maçın başlamasına yaklaşık yarım saat önce girdik. Tezahüratlar yine aynı ve coşkulu. Keşke takım da öyle olsaydı malesef maçın sonunda 3-2 mağlup ayrıldık ama ben Ankaragücünün bu sene kesinlikle 2. lige çıkacağına inanıyor hatta 2 sene içinde de  takımı Süper ligde göreceğimize  yürekten inanıyorum.






.

24 Kasım 2013 Pazar

ANKARA...


Türk insanı memleketine çok bağlı. Doğduğu yerleri unutmayacağı gibi büyüdüğü yemeğini yediği suyunu içtiği toprakları da unutmaz o toprakları da en az kendi memleketi gibi sever sahiplenir. Bu durum sanırım benim için biraz fazla ve abartı. Doğum yeri  Erzincan olan biri olarak memleketimi  hep Ankara belledim.  Bir şehir hakkında klişe ve o şehri övecek yazılar yazmak bazı insanlara  boş anlamsız gelebilir ama Ankara aşığı ve bu şehrin farklı bir manevi yapısı olduğunu kabul eden insanlar beni çok daha iyi anlayabilirler.

Bazı kişiler hakkında derler ya "ya çok seversin ya nefret edersin ortası yoktur"  Ankara da nedense bu şekilde bir şehir. Seven çok seviyor sevmeyen  nefret ediyor. Ama şöyle bir gerçek var ki sevenlerin sevme nedeni "maneviyat" nefret edenlerin ise "maddi" ... Demek istediğim  sevenler buranın gezilecek tarihi ve turstik  yerlerini, yapılacak eğlenceli aktivitelerini, gece hayatını, ya da deniz olup olmamasını değil şehre bağlılıklarını ve şehrin havasını seviyor. Nefret edenlerin ise ağırlıklı olarak bahsettikleri az önce saydığım konular.  

Peki nedir Ankaray'ı bu kadar özel kılan ve bağlılık yaratan ? Çok rahatlıkla söyleyebilirim bunun cevabını bende tam olarak bilmiyorum ama şunu biliyorum burası farklı işte... Dışardan şehre giriş yaptığın zaman evinde, güvende hissedersin şehir sana "hoşgeldin la" der, bağlılık burada başlar bende. Ulusun, cebecinin dar ve eski sokaklarında devam eder. Çocukluğunun geçtiği yerler vardır bide . Demirlibahçe, Gülveren , Şafaktepe , Şehitlik... Buralarda artık tam anlamıyla perçinlenir...

Ve tabi bir de Anıtkabir...

Son olarak şarkıda da denildiği gibi buranın "bebeleri" "gardaş" der gerçek gardaşına...  




21 Kasım 2013 Perşembe

AJANIN GÜNLÜK BAŞLANGICI


Merhaba. Hep merak ettiğim blog dünyasına Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge yönetimi bölümünden hocam Sayın Orçun Madran sayesinde an itibariyle adım atmış bulunmaktayım. Kendimden bahsetmeden önce biraz Orçun hocamdan bahsedeyim. Kendisi okulumuzda yüksek  lisans yapmış bilişim alanında tam olarak  uzman bir isim. Kendisinden elektronik yayıncılık dersini alıyoruz. Derse  girdiği andan itibaren farklı bir eğitim anlayışı içinde olduğunu hissettiren Orçun Madran   klişe deyimle "ezberci eğitim" anlayıcı yerine katılımcı, öğrenciyi dersin parçası haline getiren bir sistemle dersi işliyor bunun yayında kişiye yeni özellikler ve donanımlar kazandıracak projeler ve ödevlerle "ezber"i değil " düşünceyi ön plana çıkartıyor. Kendisine teşekkür ediyor ve kendimi anlatmaya başlıyorum ...

Öncelikle bu tarz insanın kendini ifade edebildiği alanlarda hep çok şey anlatmak istemişimdir. Yani her şeyden bahsedeyim en iyi şekilde bahsedeyim birine ciddi bir konudan bahsederken de öyle ama olmaz hiç hep kopuk kopuk konu  topluluğu olur umarım burda da öyle olmaz. Ama şunu söylebilirim eğlenceli bir iş bu genelde yaptığım şey (ki eminim bizim neslin çoğu öyle) bilgisayatın başına geçip Facebook'u  açmak duvarı incelemek arkadaş profillerini kesmek  ve sohbetten biri yazarsa muhabbet yazmazsa tekrar arkadaş profili kesmek :) ... Bide twitter var tabi ona hiç girmecem genelde liseli trendtopiclerini okumakla geçiyor. Neyse bak yine öyle oldu ne anlatacam diye başladım ne anlattım... Özetle internette zamanımız boş geçiyor geyiğine girmek istemezdim ama açık konuşayım benim boş geçiyor. Bundan sonra yazarım en azından ...

Bu duruma düşmem umarım...


 Peki Nedir  Bu Ajan ? 

Tabi ajanlık durumu yakın arkadaşlarımla aramızdaki  eğlencili muhabbetlerden ve hatıralardan gelmekte. Şimdi diyebilirsiniz ki " gerçekten ajan olacak halin yoktu herhalde " ama ben yinede belirttim çünkü twitter adresimden dolayı hemde yakın çevremden gerçek anlamda ajan olabileceğimi düşünen arkadaşlarım çıktı bende zaten ajanım ve bunu herkese açık ediyorum cevabıyla konuyu kapattık. Demem o ki ajjanemre olarak bundan sonra da aklıma gelen konularda blog yazıları yazmaya  devam edeceğim görüşürüz. 

Uğur kardeşim hal hatır sorarken ... (hep böyle değiliz ama)